League of Legends’a Yeni Şampiyon “Taliyah” Geliyor!

0
170 views

7. Bölüm

7

Yasuo kafasını çevirip geride kalan hana baktı. Kıvrımlı taş ilmekleri yolu kapatmış, takip edilmelerini imkansız kılmıştı. Bu onlara zaman kazandırmıştı ama yakında şafağın da sökmesiyle daha fazla asker onların peşine düşecekti. Onun peşine.

”Seni tanıyorlardı,” dedi Taliyah usulca. ”Yasuo.” Son kelimeyi vurgulamıştı.

”Yola devam etmemiz gerekiyor.”

”Seni öldürmek istiyorlardı.”

Yasuo iç çekti. ”Beni öldürmek isteyen çok insan var, dedi. ”Ve artık seni öldürmek isteyenler de olacak. Senin için önemi varsa söyleyeyim; bahsettikleri suçu ben işlemedim.”

”Biliyorum.”

Yasuo, yolculukları boyunca kendisine verdiği ad değildi ama ne önemi vardı. Taliyah, birlikte seyahat ettikleri bunca zaman ona geçmişiyle ilgili hiç soru sormamıştı. Aslında ondan beklediği tek şey kendisine öğretmenlik etmesiydi. Şimdi baktığında akıl hocasına duyduğu güven bu adam için acı vericiydi. Belki de onun suçlu olduğunu düşünseydi böyle olmazdı. Yasuo arkasını döndü ve ondan uzaklaşmaya başladı.

”Nereye gidiyorsun? Shurima batıda.” dedi. Kafasının karıştığı sesinden belliydi.

Yasuo kafasını kıza geri çevirmedi. ”Benim yerim Shurima değil. Senin yerin de değil. Daha vakit var.” Sözleri soğuk ve kararlıydı; yaklaşan bir fırtınaya hazırlanır gibiydi.

”Tüccarları duydun. Kayıp şehir tekrar yükselmiş.”

”Bunlar Shurima işi kumaşların fiyatını yükseltmek için tüccarlara anlatılan masallar.” dedi Yasuo.

”Peki ya bir tanrı kumlarda yürüyorsa? Bunun ne anlama geldiğini bilmiyorsun. Kaybettiklerini geri isteyecektir. Ona hizmet edenler, kabileler…” Taliyah’nın sesi yaşadıklarının etkisiyle titriyordu. Onları korumak için bu kadar uzağa gelmişken şimdi en büyük tehlikenin onları beklediği bir anda dünyanın öteki ucundaydı. Yasuo’nun eline doğru uzandı. Neredeyse dokunup çekecekti. Dinlemesi, anlaması için ne gerekirse yapardı.

”Ailemi kölesi yapacak.” dedi. Bu sözleri etraftaki kayalarda yankılandı. ”Onları korumam gerekiyor. Anlamıyor musun?”

Bir esinti başladı ve yerdeki çakıllar yuvarlandı. Yasuo’nun saçı yüzünde savruluyordu.

”Korumak,” dedi fısıldayarak. ”Şu senin Ulu Dokuyucun onları korumuyor mu?” Bunu söylerken dişlerini sıkmıştı. Yasuo dünyada yalnız kalmış öğrencisine döndü; siyah gözlerinde hiddetli bir parıltı vardı, bu duygu kızı dehşete düşürdü. ”Eğitimin bitmedi. Onlara geri dönersen hayatın tehlikeye girer.”

Taliyah dimdik ayaktaydı. Yasuo’nun gözlerinin içine baktı.

”Onlar benim hayatıma değer.”

Rüzgâr etraflarında dolanıyordu ama kızın yerinden oynamaya niyeti yoktu. Yasuo uzunca iç çekti ve doğuya doğru kafasını çevirdi. Kara mavi geceyi günün ilk ışıkları deliyordu. Rüzgârın esintisi kesildi.

”Benimle gelebilirsin,” diye teklif etti kız.

Adamın yüzündeki çizgiler gevşemişti. ”Duyduğuma göre çölde yapılan şerbetin tadı bir başka oluyormuş,” dedi. Yumuşak bir rüzgâr kızın saçlarında gezindi. Sonra o güzel anın yerini birden acı dolu bir anı almıştı. ”Ama Ionia’da işim bitmedi.”

Taliyah adamın yüzüne dikkatlice baktı ve gömleğinin içine uzanıp uzunca bir iplik çıkardı. Uzun el örgüsü yün ipi ona uzattı. Yasuo ipe şüphe ile baktı.

”Bu bizde bir teşekkür geleneğidir,” diye açıkladı Taliyah. ”Bir parçanı vermek hatırlanmak demektir.”

Yasuo ipliği aldı ve uzun dağınık saçlarını toplayıp bağladı. Sonra dikkatle seçtiği kelimelerle konuştu.

”Bu nehri takip ederek ilerideki vadiye ulaş ve oradaki nehri takip ederek denize ulaşacaksın,” dedi eşelenmiş patikayı göstererek. ”Orada yalnız bir balıkçı kadın göreceksin. Freljord’u görmek istediğini söyle ve bunu ona ver.”

Beline bağlı deri keseden kuru bir akçaağaç tohumu çıkarıp kızın avcunun içine bastırdı.

”Kuzeyin donmuş topraklarında Noxus’un iradesine karşı çıkan bir halk var. Onların yardımıyla o çok sevdiğin kumlara geri dönebilirsin.”

”Bu… Freljord denilen yerde ne var?” dedi, duyduğu yeni kelimeyi denerken duraksayarak.

”Buz,” diye cevap verdi. ”Ve taş,” derken gözünü kırpmıştı.

Şimdi gülme sırası Taliyah’daydı.

”Altında dağlar varken daha hızlı hareket edersin. Gücünü kullan. Yok etmek. Var etmek. İkisini de benimse. Her şeyi. Kanatların seni çok uzaklara taşıdı,” dedi Yasuo. ”Seni yuvana bile geri taşıyabilir.”

Taliyah nehrin açtığı vadiye doğru giden yola baktı. Kabilesinin güvende olduğunu umuyordu. Belki de bu tehlikeyi sadece hayal ediyordu. Şimdi onu görseler ne düşünürlerdi? Onu tanırlar mıydı? Babajan demişti ki; iplik ne renk olursa olsun, iğneden geçirirken ne kadar ince veya kalın olursa olsun, yünün bir tarafı hep yün kalır. Taliyah bu lafı hatırlayarak kendisini rahatlattı.

”Doğru dengeyi dokuyacağından eminim. Sağlıcakla git, Küçük Serçe.”

Taliyah yüzünü yoldaşına çevirdi ama o çoktan gitmişti. Orada olduğuna dair ardında kalan tek iz, sabah havasıyla salınan birkaç yapraktı.

”Ulu Dokuyucu’nun senin için de bir planı var, biliyorum,” dedi.

Taliyah akçaağaç tohumunu ceketinin cebine sokuşturdu ve patikadan aşağı, vadiye doğru yürümeye başladı. Çizmelerinin altındaki taşlar adeta ona selam veriyordu.