League of Legends‘ın yeni şampiyonu Taliyah duyuruldu.
Yeni şampiyonumuz Taliyah, Shurima’lı genç bir toprak dokuyucu. Ionia dağlarında gezintiye çıktığında beklenmedik bir öğretmenle karşılaşır. Ve tahmin edeceğiniz üzere bu öğretmen Yasuo’dur. Hikayeye şöyle bir göz attığımızda Taliyah, Yasuo ile bağlantı bir şampiyon olması muhtemel. Özellikle Yasuo’nun kombolarına Taliyah’tan destek vermesi üzerine bazı komposizyonlar oluşturulacaktır. Ancak yeni şampiyonumuz suikastçiden ziyade daha çok tank özelliklerini taşayın üst koridor şampiyonu olarak Sihirdar Vadisi’ne giriş yapacağını düşünüyoruz.
Yeni şampiyonuz Taliyah‘ın hikayesinin devamını aşağıdan okuyabilirsiniz.
Taliyah ile ilgili yorumlarınızı bekliyoruz.
1.Bölüm
”O elindeki güç yok etmek için var. Kullanmaya niyetin yok mu? Peki. Senin de bir taş gibi batmanı sağlayacak.”
Taliyah tuzlu suyun derinliklerine doğru batmadan önce Noxus’lu kaptandan bu sözleri duymuştu. Bu kelimeler peşini bir türlü bırakmıyordu. Kaçışının ardından kumsala vurduğunun dördüncü günüydü. Artık Noxus’lu askerlerin ve Ionia’lı çiftçilerin kemiklerinin kırılma seslerini duymadığından emin olana kadar koşmuş ve sonra yürümeye başlamıştı. Geride bıraktığı katliamı görmemek için arkasına bile bakmadan dağın yüksek yamaçlarını takip etti. İki gün önce kar yağmaya başlamıştı. Belki de üç gün olmuştu; artık hatırlamıyordu. O sabah, terk edilmiş bir tapınağın önünden geçerken kasvetli bir havanın vadiyi kapladığını hissetti. Fakat şimdi de rüzgâr bulutları parçalayıp gökleri temizliyordu. Gökyüzü öylesine katıksız bir maviydi ki tekrar boğulduğunu hissediyordu. Bu maviyi tanıyordu. Küçük bir çocukken, bu mavilik kumların üstünü örtüyordu; ama burası Shurima değildi. Buranın rüzgârı hiç misafirperver esmiyordu.
Taliyah yuvasının sıcaklığını hatırlamaya çalışırken kendisine sıkı sıkı sarıldı. Ceketi kar geçirmiyordu belki; ama buz gibi hava, bulduğu boşluklardan içeri sızıyordu. Görünmez yalnızlık bir yılan gibi her yerini sarıyor ve dişlerini vücuduna geçiriyordu. Sevdiklerinden bu kadar uzakta olmak onda takat bırakmamış, dizlerinin üzerine çökmüştü.
Ellerini ceplerine sokuşturup parmaklarını aşınmış taşlara sürterek biraz olsun ısınmaya çalışıyordu.
”Acıktım. O yüzden böyleyim,” dedi Taliyah etrafındaki hiç kimseye ve herkese. ”Bir tavşan, ufak bir kuş. Ulu Dokuyucu, şimdi görsem bir sıçanı bile yerim.”
Sözleri yol vermişçesine birkaç adım ötesinde kardan bir hışırtı duyuldu. Müsebbibi bir avuç kürkten fazla sayılmaz, iki yumruğunun hacminden az, kafasını oyuğundan çıkarmış bir yaratıktı.
”Şükürler olsun,” diye fısıldadı titreyen dişlerinin arasından. ”Şükürler olsun. Şükürler olsun.”
Taliyah sapanının deri beşiğine cebinden çıkardığı pürüzsüz taşlardan birini yerleştirirken, hayvan ona meraklı gözlerle baktı. Dizlerinin üstündeyken nişan almaya alışık değildi ama Ulu Dokuyucu ona bu lütfu bahşetmişti ve ziyan etmeye hiç niyeti yoktu.
Küçük bir kayaya oturup sapanını gererken, ufak hayvan hâlâ onu izliyordu. Taliyah’nın vücudunu soğuk hava sarmalamıştı ve kolları titrek bir hâl almıştı. Sapan iplerinin gerginliği kâfiydi ama beşiği serbest bırakırken maalesef yaman bir hapşırık onu sarstı.
Attığı taş karın üstünde sekerek müstakbel yemeğini ıskalamıştı. Hüsranla geriye yaslanırken etrafındaki sessizliği delercesine gırtlağından sinirli bir ses çıkarttı. Kendisini toparlamak için aldığı birkaç derin nefes de boğazını yaktı.
”Siz de kum tavşanları gibiyseniz; bir taneniz çıkıyorsa bir düzineniz de etrafta bir yerlerdedir,” dedi. Bunu söylerken hayvanın biraz önce olduğu boşluğa bakıyordu ama umudu tekrar canlanmıştı.
Gözlerini oyuktan çekti ve bir hareketlilik görmek umuduyla vadinin aşağılarına doğru bakmaya başladı. Karda bıraktığı dolambaçlı izleri takip etti gözleri. İzlerin ötesinde, seyrek çamlıkların arasından, bir mabedin önünde oturan bir adam gördü. Adam başını göğsüne dayamıştı ve saçları rüzgârda salınıyordu. Ya uyuyordu ya da dua ediyordu. Taliyah rahat bir nefes aldı. Bildiği hiçbir Noxus’lu böyle bir şey yapmazdı. Oradan geçerken mabedin oyulmuş kenarlarına dokunmuştu ve sert yüzeyi hatırlayabiliyordu.
Taliyah dalgın düşüncelerinden sert bir çıtırtıyla çıkıverdi. Ardından bir gümbürtü başlamıştı. Bir deprem olduğunu düşündüğü için kendisini sabitlemeye çalıştı ama bu bir deprem değildi. Gümbürtünün seviyesi artmış, kat kat karın kayalara sürtünmesinin gürültüsü olduğu anlaşılmaya başlamıştı. Taliyah yüzünü dağa doğru çevirdi ve kendisine doğru akan beyazlığı gördü.
Hemen ayaklansa da kaçacak bir yeri yoktu. Kirli buzların arasından sivrilen kayaya bakarken oyuğunda güven içinde oturan hayvanı düşündü. Kendisini zorlayarak odaklandı ve görünen kayanın kaba kenarlarını çekiştirdi. Yerin altından bir sıra kalın sütun peyda oldu. Kayalardan oluşan bu barikat, boyunu kat kat aşıyordu ve dağdan gelen çığı bir patırtıyla durdurdu.
Yeni oluşan yamacın kenarlarından pırıltılı kar dalgaları vadiye doğru akmaya başladı. Taliyah dar vadiyi ve tapınağı bir battaniye gibi kaplayan karın akışını izledi.
Çığ başladığı gibi bitmişti. Rüzgâr bile sakinleşmişti. Bu boğuk sessizlik Taliyah’nın üzerine bir ağırlık gibi çökmüştü. Uzun dağınık saçlı adam artık görünmüyordu; buz ve kaya yığının altında bir yerlere gömülmüştü. Kendisi çığdan kurtulmuştu ama karnı, aklına doğan düşünceyle tersyüz olmuştu. Her şeyden bihaber masum birine zarar vermişti; adamı karın altına canlı canlı gömmüştü.
”Ulu Dokuyucu,” dedi Taliyah etrafında olan hiç kimseye ver herkese, ”Ben ne yaptım?”